Soğuk Savaş döneminde, İngiltere’nin istihbarat dünyası alabildiğine karmaşıktı ve bu karmaşada parlayan isimlerden biri, MI6’ın önemli ajanlarından Nicholas Elliott’tu. Ancak, onun hayatındaki en büyük gölgelerden biri, kimliği ve sadakati konusunda sürekli bir muamma olan Kim Philby’di. Philby, KGB için çalışan ve sürekli bir tehlike altında yaşayan bir çifte ajan olarak tanımlanıyordu. İronik bir şekilde, Elliott ve Philby, düşman kamplarında yer almasına rağmen yakın bir arkadaşlık kurmuşlardı. Bu dostluk, Soğuk Savaş’ın karşı karşıya getirdiği zorluklarla defalarca sınandı. İki adamın ilişkisi, İngiliz ve Amerikan istihbaratlarının Sovyetler Birliği’ne karşı yürüttüğü karmaşık ve tehlikeli oyunlarda önemli bir rol oynadı. Ancak, bu oyunun içinde yer almak, her geçen an daha da gerilimli ve karmaşık bir hâl alıyordu. Elliott ve Philby, hem profesyonel hem de kişisel anlamda birbirlerine meydan okuyan bir dizi zorlukla karşı karşıya kaldılar.