Michael, hayatında bir kez daha hayalleriyle yarışıyordu. Profesyonel macera yarışçısı olarak, 435 mil uzunluğundaki zorlu yarışı kazanma arzusu, onun için bir kader meselesi haline gelmişti. Artık yaş ilerliyordu, ailesi vardı ve belki de bu son şansıydı. Bu nedenle, her zamankinden daha kararlı bir şekilde hazırlıklarını tamamladı ve yola koyuldu. Ekibiyle birlikte Ekvador’un sık ve yemyeşil ormanlarına doğru ilerledi. Dağları, taşları aşarak rotayı takip ettiler, cesurca ormanın derinliklerine doğru ilerlediler. Ancak, beklenmedik bir anda karşılarına çıkan yaralı ve aç bir köpek, planları alt üst etti. Michael, ilk başta onu geri göndermeye çalıştı, ancak köpek ısrarla ekibin peşinden gitmeye başladı. Sonunda, onu geri çevirmek yerine, ona yardım etmeye karar verdi. Yarışın sonunda, Michael ve ekibi köpeği Arthur olarak adlandırdılar ve ona derin bir sevgi beslemeye başladılar. Michael, Arthur ile özel bir bağ kurdu ve ondan sadakat ve dostluğun gerçek anlamını en saf haliyle öğrendi. Bu nedenle, zorluklara rağmen onu yanına alarak İsveç’e, ailesinin yanına götürme kararı aldı. Arthur, artık sadece bir köpek değil, ailenin bir parçasıydı.