Londra’nın sisli sokakları, Jules’un Drah sanatıyla yarattığı ışıltılı dünyayla tezat oluşturuyordu. Ta ki o korkunç saldırıya kadar. Sahnedeki ışıltılı Jules, karanlığın kucağına itildi. Aylar sonra, bir gay saunasında, zihninde parçalanmış bir yüz belirdi: Saldırganı Preston. Peruk ve makyajdan sıyrılıp bambaşka birine dönüşen Jules, intikam ateşiyle yanıyordu. Preston’ın hayatına sinsice sızdı. Başlangıçta güçsüz gibi görünse de, Jules, zamanla Preston’ın dünyasını alt üst ederken, içindeki karanlığı da keşfetti. Drag sanatının ötesinde, gerçek kimliğiyle Jules, intikam ve baştan çıkarmanın karmaşık oyununu sahneye koydu. Fakat bu oyunun bedeli ağır olacaktı.
Jules, Preston’ın güvenini kazanmak için her şeyi yapmaya hazırdı. Yalanlar, oyunlar, ihanetler… Jules, Preston’ı adım adım yıkıma sürüklerken, kendi karanlığına da daha da gömülüyordu. İntikam peşinde koşarken, kontrolü kaybetmeye başladı. Preston’ı yok etmek isterken, kendi benliğini de yok ediyordu. Sonunda, Jules ve Preston arasındaki hesaplaşma kaçınılmaz hale geldi. İki karanlık ruh, Londra’nın karanlığında karşı karşıya geldi. Bu hesaplaşmanın galibi kim olacaktı? Jules, intikamını alabilecek miydi? Yoksa karanlığın içinde kaybolup gidecek miydi?