İngiliz arkeolog Arthur, karanlığın içinde kaybolmuş bir adam gibiydi. Sevgilisini, Beniamina’yı kaybettiği günden beri içini saran boşluk duygusuyla başa çıkmaya çalışıyordu. Özgürlüğünün tadını çıkarması gerekirken, zihni hala Beniamina’nın izini sürüyordu. Onu bulmak için her şeyi yapmaya hazırdı.
Arthur’ın arayışı, onu sadece Beniamina’ya değil, aynı zamanda Tombaroli adında bir suç çetesiyle de karşı karşıya getirecekti. Bu asi ekip, Etrüsk mezarlarını yağmalayan ve antik hazineleri çalan bir grup mezar soyguncusuydu. Arthur, Beniamina’yı kurtarmak için bu çetenin peşine düşmeye kararlıydı.
Ancak Arthur’ın niyeti sadece sevgilisiyle yeniden bir araya gelmekten ibaret değildi. Onu asıl cezbeden şey, yeraltı dünyasında gizlenmiş ve Beniamina’ya götürebilecek efsanevi bir kapının varlığıydı. Bu kapı, sadece geçmişin izlerini takip ederek ve arkeolojik buluntuların ötesine bakarak bulunabilirdi. Arthur’ın tutkusu onu eski efsaneleri ve kayıp hazineleri aramaya, kendi iç yolculuğuna ve geçmişin sırlarına doğru bir keşfe sürükleyecekti.